Paylaş

Makro Perspektiften Bankasürans

Sigorta ve reasürans sektörlerinde 2012 yılından itibaren farklı bir kulvara girdik. Temelleri 2008 yılı küresel finansal kriziyle birlikte atılan kapsamlı bir dönüşümün ilk adımları sermaye yeterliliği anlamında zor günler geçiren sigorta ve reasürans sektörlerinin dijitalleşme serüvenlerinin de ilk adımları olmuştu.

ZEYNEP STEFAN
10.06.2021
Sosyal Medyada Paylaş

Sigorta ve reasürans sektörlerinde 2012 yılından itibaren farklı bir kulvara girdik. Temelleri 2008 yılı küresel finansal kriziyle birlikte atılan kapsamlı bir dönüşümün ilk adımları sermaye yeterliliği anlamında zor günler geçiren sigorta ve reasürans sektörlerinin dijitalleşme serüvenlerinin de ilk adımları olmuştu. Çıkış noktası operasyonel karlılığın arttırılması olmakla birlikte yüzyıllardır ufak değişimler dışında süreç anlamında kendini birçok dış etkene karşı koruyan bir sektörün ilk kıpırdanışlarıydı bu adımlar.

 

Bu adımlar sigortacılık değer zincirinde birçok alana etki etti ve süreçleri o kadar değiştirdi ki yepyeni bir risk algısı, satış süreci ve hasar yönetiminden bahseder olduk. Bu bileşenler arasında belki de en dikkat çekeni benim perspektifimde ise bankasüranstı. Bankasürans karşımıza sürecin bir ucundaki bankalar ve diğer ucundaki sigorta şirketleri için harika bir iş birliği ile çıktı. Bankalarda sigorta şirketleri tarafından birçok teminatın sağlanabileceği bir risk yönetim talebi, sigorta şirketlerinde ise bu taleplere cevap verebilecek UW (Underwriting) çözümleri, riski analiz edebilecek holistik bir bakış açısı ve yeterli sermaye mevcuttu. Bu iş birliği özellikle Türkiye gibi gelişmekte olan ve teknolojik yenilenmeyi seven birçok pazarda hızla karşılığını buldu ve etkisini günümüzde de arttırmaya devam etmekte.

 

Türk sigorta ve reasürans sektörleri birçok anlamda ilginç bir pazar özelliği gösterir. Bir yanımız her türlü yeniliğe, finansal piyasalardaki birçok yeni ürünün kullanımına ve teknolojik gelişmeye çok açık. Sorgulamadan her yeni unsuru deniyoruz. Risk algımızı yöneten diğer bir yanımız ise güvence ve teminat talebine mesafeli durabiliyor ve aldığı risklerin çok çok ufak bir kısmıyla alakalı bir çözüm talebinde bulunuyor. Bu perspektiften baktığımızda son 10 yılda gayrısafi milli hasılamızın çok üstünde büyüyen sigorta ve reasürans sektörlerinde teknolojinin derinlemesine etkisi ile birçok farklı dağıtım kanalına ulaştık, ancak bu kanallardan hiçbiri bankasürans gibi sigortalanma yolculuğumuza nüfuz etmedi. Bu genel koşulların beklenen bir etkisi olarak 2020 yılını bir önceki yıla göre brüt prim üretimi %19,2 artışla 82,5 milyar TL prime ulaştı ve pandemiyle birlikte hızlanan dijitalleşme beraberinde dijitalleşme ile şaha kalkan bankasürans faaliyetlerini getirdi.

 

Perspektifimizi bir adım daha yaklaştırarak kırılımlarına baktığımızda ise dünya piyasalarındaki örneklere benzer uygulamalar görmekteyiz. OECD ve World Bank sigorta ve reasürans verilerini incelediğimizde de gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerle benzer bir prim dağılımı öne çıkmakta ve üretimde başı hayat branşı çekmekte. 2020 yılını 82,5 milyar TL prim üretimi ile kapayan Türk sigorta ve reasürans sektörleri bankasürans alanında toplamda 22,1 milyar TL prim üretimi gerçekleştirdi. Bu tutarın 10 milyarı elementer branştan, 12,1 milyarın ise hayat branşından gelmekte. 2019 yılında ise bu değerler sırasıyla 18,2 milyar TL (toplam bankasürans üretimi), 8,7 milyar TL (elementer branş üretimi) ve 9,4 milyar TL (hayat branşı üretimi) idi.

 

Karşılaştırma yapabilmek adına perspektifimizi uluslararası platforma çevirdiğimizde ise 2020 yılı verilerine göre en yüksek bankasürans üretim değerlerinin brüt prim üretimine göre yine hayat branşında gerçekleştiğini görmekteyiz. En yüksek bankasürans payı ise OECD ülkeleri bazında Portekiz’de. Portekizli sigortacılar hayat branşında toplam prim üretiminin (5,7 milyar Dolar) %88’ini, elementer branşta ise toplam prim üretiminin %10’unu bankasürans kanalıyla üretmekteler. Portekiz’i hayat branşında %72 ve elementer branşta %7 ile İspanya (toplamda 12,3 milyar Dolar), hayat branşında %64 ve elementer branşta %9 ile Fransa (toplamda 25,1 milyar Dolar) takip etmekte.

 

Dünya örneklerinde hayat branşında bankasürans üretiminin birçok ülkede elementer branşı rahatlıkla geçtiği görülmekle birlikte tersi özellikte olan bazı ender örnekler de karşımıza çıkmakta. Örneğin halen gelişmekte olan bir bankasürans yapısı gösteren ve üretiminin büyük kısmı konvansiyonel kanallar tarafından gerçekleştirilen Şili’de (toplam brüt prim üretimi 4,2 milyar TL) elementer branşta %19 ve hayat branşında %13 prim üretimi bankasürans kaynağından gelmekte. Dijitalleşme ve penetrasyon oranlarında OECD üyesi ülkeleri arasında öne çıkan Kanada (toplam brüt prim üretimi 71 milyar Dolar), A.B.D. (1,5 trilyon Dolar) ve Japonya (106,8 milyar Dolar) piyasalarında dijitalleşme alanında baş döndüren gelişmeler yaşanmasına rağmen hem elementer hem de hayat branşında bankasürans üretiminin çok düşük seviyelerde kaldığı (sırasıyla Kanada %1, A.B.D. %2 ve Japonya %1 oranında) görülmekte. Bu farklı değişim grafiğinin nedenlerini araştırdığımızda ise karşımıza düzenleyici kurumun pazarın gelişme dinamiklerine etkisi ile birlikte 1933 yılında yürürlüğe giren Glass-Steagall Act ve 1999 yılında yürürlüğe giren Gramm-Leach-Bliley kanunlarını görmekteyiz. Aradığımız ‘neden’ sorusunun cevabını verecek olan kanunların aslında sigorta ve reasürans piyasasına nasıl bir etkisi olduğunu ise gelecek yazımızın konusu olacak. oranda yönlendiren yasalar arasında.    

TÜM YAZILAR