“Insurtech”leşme ve “Fintech”leşme Yolunda
SwissRe’nin 2020 yılında hazırladığı Sigma Raporu’nda geçen “Sigortacılıkta bir sonraki sınıra hazır mısınız? ” ifadesinde işaret ettiği “bir sonraki sınırın” ne olduğunu tam olarak anlayabilmek için 2008 yılında finansal temelli bir kriz olarak başlayan, sonrasında reel piyasalara da hızla yayılan dünya ekonomisinde % 2,3’lük küçülmeye, dünya ticaretinde ise %12‘lik bir daralmaya karşılık gelen ve tüm ülke ekonomilerine adeta sert bir ekonomik ders veren 2008 Mortgage Krizinin mercek altına alınması gerektiğini düşünüyorum.
Dünya ekonomisinin deneyimlediği sayılı derin ekonomik krizlerden biri olarak bilinen 2008 krizinin ardından yapılan araştırma ve analizler incelendiğinde, piyasa yapıcıları şu üç konu başlığına odaklanmışlardır;
- Verimlilik
- Maliyet tasarrufu
- Dijital yapılarda ilerleyici atılımlar
2008 Ekonomik krizine neden olduğu kabul edilen etkenler incelendiğinde; krizin fitilini ateşleyen durum ise kısaca; ABD’de finans kuruluşlarının özensizce verilen, değişken faiz esaslı konut kredilerinin (mortgage) temerrüde düşmesi ve ABD merkez bankasının faizleri artırmasının da etkisiyle, o güne kadar spekülatif düzeyde balonlaşan konut fiyatlarının hızla gerilemesi ve konut kredilerindeki temerrüd oranın katlanarak yükselmesi olarak söyleyebiliriz. Bu durum sadece yukarıda da belirttiğim gibi krizin fitilini ateşleyen bir etmen. Krizin dünya ekonomilerinde bir domino etkisi yaratması ise şüphesiz; ABD‘nin en büyük yatırım bankalarından Lehman Brothers’ın 613 milyar ABD doları borçla iflasını istemesidir, tarihin en büyük banka iflası olarak bildiğim bu iflas; o dönemde ekonominin tüm ögelerinde (bankalar, fin.piyasalar/araçlar, fin.değerlendirme /denetleme kuruluşları,yatırım ve türev araçlar vb.) güveni tamamen sarstığını ifade edebiliriz.
“Açık Bankacılık ve Veriye Dayalı İş Yapış Modeli”
1994 yılında söylenen “Bankacılık gereklidir, Bankalar değil” sözü ve o dönemin koşulları göz önünde bulundurulduğunda oldukça olumsuz eleştiriler aldığını kaynaklardan görebiliyoruz. Finansal teknolojilerdeki gelişim hedefi ise 1990’lı yıllarda bankaların orta ve uzun vadeli stratejik ”vizyon” ları arasında yer alırken,2008 krizinden sonra “finansal teknoloji” tanımlamaları “dijitalleşme” ve “dijital dönüşüm” adı altında adeta bir üst “versiyon”a geçerek sadece bir “tercih” olmaktan çıkıp adeta “mecburiyet “haline gelmişti. Günümüzde ise yeni trend/ terminoloji; “Fintech”leşme” ve “Insurtech”leşme olarak evrilmiştir. Krizin bankacılık alanında geçmişten günümüze kadar gelen etkilerini toparlamak gerekirse; günümüzde çok da sıklıkla konuşulan “Açık Bankacılık” hedefinin miladının 1994 yılı olduğu kabul edebiliriz. En azından sistemin fiyatlamasının bu dönemde başladığını düşünüyorum. Piyasa yapıcıları ise; 2008 Mortgage krizinin itici gücünü de arkalarına alarak henüz o yıllarda” bir sonraki sınırı” adeta tasarlamışlar ve finans sektörünü bir sonraki sınıra adım, adım zorlamaya başlamışlardı bile, bir sonraki sınır o döneme ait araştırmalar, raporlar ve makalelerde değinilen ana konulardan biri olan “dijital dönüşümü”de kapsayan yeni bir hedef/sınırdı; 2008 Mortgage Krizinin etkilerini ve sonuçlarını analiz eden raporların “satır aralarında” geçen, günümüzde sadece Finans sektörü bileşenlerinin değil diğer sektörlerin de iş yapış modellerinin ana teması haline gelen “veriye dayalı iş modeli” başta bankacılık ve sigortacılık olmak üzere Finans Sektörü bileşenlerinin bir sonraki sınırı olarak tasarlanmıştı. “Küresel Finans oyunu” gelişen ve değişen sistemde işini şansa bırakmak istemiyordu ; 2008 mortgage krizinin adeta fitilini ateşleyen ,yukarıdaki satırlarda da değinmeye çalıştığım gibi özensizce verilen konut kredileri; başka bir ifade ile “subprime mortagage”ler ;ABD’deki kredi veren kuruluşların müşterilerini daha iyi tanıma ve tanımlama, müşteri portföyleri ile ilgili daha keskin risk ve satın alma öngörüleri yapabilme,risk algılarını ölçebilme gibi önemli çıktılara ulaşabilme yolu bu yaşanan derin kriz sürecinden sonra sadece eldeki mevcut müşteri “bilgi” lerinden geçmediği anlaşılmıştı. Daha kesin öngörüler, daha net satın alma tahminleri, daha kişiye özel ürün ve hizmetler, daha net risk öngörüleri ve belki de en önemlisi “yeni kuşakların” yaşam stillerine uyum sağlamak amacıyla “bilgiden daha fazlasına ihtiyaç vardı; Hedef daha fazla “müşteri verisi” ve “büyük veriler” ile çalışabilen yapay zeka destekli dijital kurgulardı. “Finans Sektöründe artık hiçbir şey eskisi olmayacak”
Konuyu biraz daha açarsak; krizden sonra yayınlanan değerlendirme raporlarında sıklıkla değinilen bu söz; bankacılık alanında riskin en doğru ve en az sapma ile ölçülmesi yöntemlerinde en doğru olanın ne olması gerektiği sorusunu da gündeme getirdiğini o döneme ait yazılan makale ve kaynaklardan görebiliyoruz. Klasik bankacılık yöntemlerinin artık geride bırakıldığı, yukarıdaki paragrafta da belirtmeye çalıştığım gibi sadece müşteri “bilgileri” ile riskin en az sapma ile ölçülmesi ve sonrasında riskin hesaplanmasına yönelik iş yapış şeklinin yetersiz kaldığı krizin önemli ve uzun vadeli çıktılarından biri olduğunu yinelemek isterim .Finans sektörü oyun kurucuları ise bu tür sarsıcı krizlerin bir daha tekerrür etmemesi konusunda kesin kararlıydılar , bu karar(veriye dayalı iş yapış modeli) elbette uzun dönemli bir vizyon niteliğindeydi, o günlerden günümüze kadar uzanan adeta bir maratona benzetebileceğimiz bir sürecin başlangıcıydı. Daha çok müşteri “verilerine” ihtiyaç duyulacağı, gittikçe artan” büyük veri analitikleri” ile çalışılan yeni bir kurgunun başlangıcı, kriz sonrası ”piyasa yapıcıları” tarafından tasarlanmıştı . Bu tasarımın asıl hedefi; müşterilerin satın alma alışkanlıklarını, finansal ve diğer risklerini ölçebilen ve bu doğrultuda müşterilere en doğru yaklaşımlar sergileyen yeni bir iş yapış modeliydi. Elbette “müşteri verileri” esas alınarak işleyecek bu kurgu, yapay zeka destekli dijital yapılar ve büyük veri analitikleri ile ile varlığını sürdürecektir.
“Sigorta Sektöründeki Yeni Sınırlar”
Şüphesiz Bankacılık alanında atılan bu reformist hatta baş döndürücü karar ve adımlar, sigorta sektörü gibi yüksek “veri” potansiyeli olan ve ana teması “risk ve risk transferi” olan bir sektör için oldukça önemli oluşumlardır. Nitekim, 2020 yılında hazırlanan Swiss Re Sigma raporunun da içeriklerinden biri de bu konuydu. Sigorta sektörünün Fintechlerle yakın işbirliği ve Insurtech alanında ilerleyici adımlar atılması, dijitalleşmenin “dijital dönüşüme” evrilmeye başlaması ”veriye” dayalı sigortacılık düşüncesinin yaygınlaşması ve tartışılması ,sektörün “sürdürülebilirlik” denilen gelecek günlerde var olmasını sağlayan en önemli yatırımları olduğunu söyleyebiliriz.
“Fintech”leşme ve “Insurtech”leşme Yolunda…
2008 krizden sonra 2015 yılına kadar Fintechlere yapılan yatırımlar yaklaşık 3 katına kadar çıktığını söyleyebiliriz.(928 milyon ABD dolarından,2.90 milyar ABD doları) Londra ve Silikon Vadisi hiç şüphesiz dünyada Fintech ve Insurtech yatırımlarının başladığı bir amiral gemisiydi ancak günümüze geldiğimizde Çin bu bayrağı taşımaktadır,dijital ve veriye dayalı tüm teknolojilerin adeta laboratuvarı haline gelen Çin; Fintechlere verdiği önem ve yaptığı yatırımlar ile Fintech’lerin küresel rehberi haline geldiğini yapılan yorumlardan takip edebiliyoruz. Bir başka önemli konu ise; finans sektörü bileşenlerinin “endüstri 4.0” yolunda önemli kaldıraçlarından olarak kabul edilen fintech ve insurtech’lere yapılan yatırımların (Fintech’leşme ve Insurtech’leşme) çeşitlenerek artması gerektiğini söylemeliyiz .Şu önemli tespiti de yapmakta fayda var ;finansal yapıların maruz kaldığı her ekonomik kriz; özellikle sigorta sektörünün ve bankacılığın “dijitalleşme” "yapay zeka” ve “büyük veriler” ile çalışma iştahını arttırdığı ve dijital dönüşüm sürecinin bir tercih olmanın ötesine taşıdığı, finans sektörünün gelecek günleri ve “sürdürülebilirliği” açısından önemli bir mücadele alanı olduğunu ifade edebiliriz.
“Yerküremizde Riskler Artıyor”
Dünyamızda özellikle 2020 yılında yaşanan pandemi döneminden sonra risklerimiz nitel ve nicel olarak artıyor. (* 2022 Küresel Risk Raporu/ Marsh Türkiye ). Yapılan araştırmalarda yeni risklerle tanışan insanların bir çok alışkanlık, tercih, ihtiyaç ve değer yargılarını değiştireceği öngörülüyor. Bu sosyolojik tespit “zayıf bağların gücü” ilkesini bize hatırlatıyor ve yaşanan olası sosyal değişiklikler, ekonomik trendleri de şüphesiz etkileyeceği tespitini yapmakta fayda var.
Tüm sektörleri olduğu gibi ana teması “risk algısı” olan sigorta sektörü de bütün bu sosyolojik etkenli değişikliklerden olumlu ya da olumsuz etkileniyor ve etkilenmeye devam edecek gibi gözüküyor. Şüphesiz şu önemli saptamayı da eklememiz gerekir; yerküremizde artan riskler sektörümüz için şüphesiz hem “fırsat “hem de “tehditler" yaratacaktır. Risklerin arttığı yeni sistemde Sigorta Sektörünün gerek bireylerin, gerekse kurumların mevcut risklerini yöneten, risklere karşı dayanıklılıklarını arttıran ve genel ekonomik düzen içinde istikrarın sağlanması için yeni bir rol üstlenmesi gerektiğini de söylemeliyiz. Gelelim birçok araştırmaya ve öngörüye konu olan, etki mekanizması hiçbir zaman bu kadar yüksek olmayan, SwissRe‘nin raporunda da değindiği “Yeni Kuşak” ve beklentilerine:
İhtiyaçları, tercihleri, değer yargıları, karar alma mekanizmaları ,teknoloji ile olan adeta yaşamsal bağları.. Kısaca dünya ve sosyal görüşleri ile kendinden önceki nesillerden hemen hemen tüm özellikleriyle farklılık gösteren “yeni bir kuşak “ile tüm sektörler gibi sigorta sektörü de karşı karşıya. Bu kuşağın trendini yakalayabilmek, risk ve satın alma tercihlerini yakından anlayabilmek, daha “hızlı” daha “esnek” ve daha “görsel” bir iş modeline dönmeyi tercih etmek sigorta sektöründe faaliyet gösteren şirketler açısından, yukarıdaki paragraflarda da sıklıkla belirtmeye çalıştığım gibi orta ve uzun vadede “var olabilme “ konusu, bir başka deyişle “sürdürülebilirliği” sağlayacak “mücadele” alanlarından biridir.
“Risk Önleyici Sigortacılık”
Mortgage krizi ile küresel finans sektöründe ivmesi artan fintech ve insurtech yatırımları ve dijital dönüşüm süreçleri , 2020 yılı Pandemi sürecinden sonra dünyadaki dijital varlıklara olan talep fırtınasını da arkasına alarak 2008 krizi sonrası “piyasa kurucuları” tarafından tasarlanan ve bir “vizyon” olarak strateji listelerine giren “bir sonraki sınıra” adım adım yaklaşmaktadır. Sigorta Sektöründe bir sonraki sınırın tanımı ise yukarıda da belirtmeye çalıştığım gibi “veriye dayalı iş yapış şekli” ve “risk önleyici iş yapış modeli”dir. Yeni yol haritası ise; yapay zeka ve büyük veri uygulamalarını dijital yapılar ile entegre eden (veri üreten firmalar ile işbirliği); veriler yoluyla riskleri önceden tahmin edebilen ve “riskleri önleyebilen ya da azaltabilen” yeni bir yapıya dönüşmüş bir sigorta sektörüdür. Bu süreçten sonra sadece “hasar tazmin eden” bir sigorta sektörü görüntüsü yerine, müşteri verilerini esas alan sistemler ile “riski ölçebilen” ,”riski önleyebilen ” adeta müşterilerin bir sonraki adımlarını “tahmin edebilen” bir yapıya evrilmiş yeni bir sigorta sektörü kurgusu ile karşı karşıya kalacağımızı söylemek mümkündür.